2000 TL ve üzeri alışverişlerde kargo ücretsiz!
2000 TL ve üzeri alışverişlerde kargo ücretsiz!

Parfüm denince akla Fransa değil İtalya gelsin

Yazının başlığı size garip gelmesin, yıllardır kime sorsam (kendim dahil) parfüm denilince ilk akla gelen şehir Grasse-Fransa. Sizce hangisi? Dünya parfüm üretiminin de %60'ından fazlası bu memlekette gerçekleşiyor desem peki. Vay canına! dediniz değil mi? Şahsım ve kendi adıma ben de öyle düşünüyordum taa ki Vedat Ozan'ın Kültürler kitabına başlayana kadar. Bu aralar parfüm ve kokunun geçmişi ilgimi çekiyor ve kendimi koku kitaplarına adadım. Kokunun tarihçesinin de Fransızlara değil İtalyanlara uzanan bir hikaye olduğunu öğrenince de sizinle paylaşmak istedim. Gelin size Vedat Bey'in kaleme aldığı satırları özetleyeyim.

Fransa'yı hoş kokuyla tanıştıran İtalyan asıllı, Floransalı bir kraliçe olan Catherine de Medicis ve onun karanlık parfümcüsü Renato Bianco aslında. Hikayeyi uzun uzun anlatmayacağım, fırsatınız olursa muhakkak okuyun, kitap su gibi akıyor. Neyse gelelim konumuza. Kraliçe Caterina 1500'lerde, güçler savaşının arasında kalmış bir genç kız iken, amcası tarafından evlendirilmek üzere İtalya'nın mis kokulu şehirlerinden Paris-Fransa'nın leş gibi kokan sokaklarına gönderiliyor. Bu arada unutmadan Caterina-Renato'nun ilişkisinden de bahsetmek istiyorum. Caterina ellerini beğenmeyen ve günümüzde "opera eldiveni" diye bilinen eldivenlerden sürekli takan bir hanımefendi ve Renato'da deri kokusunu bastırmak için hoş kokulu eldivenler üreterek Caterina'nın gardrobunun vazgeçilmezi olan bir parfümcü. Bu arada Caterina evlendiğinde resmi parfümcüsü olarak  Renato'yu da yanında götürüyor.

Renato Bianco, inanılmaz hırslı ve ticarete de hayli kafası çalışan biri olsa gerek ki Caterina'ya koku hazırlamanın dışında Paris'te açtığı dükkanında da  çok sayıda ürün satmaya başlıyor ve ünü artıyor.

Peki neden Grasse parfümün başkenti?  Kraliçe Caterina ve Renato Grasse'ye bir ziyaret gerçekleştiriyor.  Provence bölgesinin doğal güzelliklerine hayran kalıp burada bir yağ damıtma atölyesi kurulması talimatı veriyor ve koku formülleri burada geliştiriierek ilerliyor. Biraz hap bilgi gibi oldu ama gerçekten kitabın hikayesini kopyala yapıştır yapmayı içime sindiremedim. Muhakkak okumanızı tavsiye ediyorum.

Bu hikayede beni en çok etkileyen konulardan  biri de farklı dil, din, mezhep ve ırklardaki insanların evlilikleriyle kültür geçişlerini mümkün kılması ve hatta yeniden evrilmesini sağlaması.  Koku da İtalya'da başlayıp Fransa'da gelişmiş aslında. Kim bilir İtalya'ya da hangi simyacı bu alışkanlığı kazandırmış belkide Arap yarımadasına uzanan bir öğretisi var onunda.  Zamanında vücudunu yıkamayı bile gereksiz bulan bir kültürün buna günümüzde bu kadar sahip çıkıyor olması da dikkat çekici.

Günümüz parfüm endüstrisi sırtını sentetik kokulara yaslamış olsa da aromaterapi ile tanıştıktan sonra hayatımdan ilk çıkardığım ürünlerden biri de sentetik içeren parfümlerim oldu. Güzel koktuğumuzu düşünüp kendimizi iyi hissetmeye çalışırken alerjileri tetikleyen, kanserojen etkisi ve hormonlarımızın çalışma düzenini negatif etkileyen etkileri göz ardı etmemeliyiz. Parfüm konusu hem temizlik ürünlerinde, deterjanlarda hem de kozmetik ürünlerimizin içinde de yer alıyor. Malesef temizliğin kokusu yoktur, kozmetiklerde de parfüme ihtiyacımız yoktur. Uçucu yağlarla kendimize hazırlayabileceğimiz şifalı rollon larla kendinize minik parfümler hazırlayabilirsiniz. Üstelik en sevdiğiniz uçucu yağlar ile.  Sahi, sizin en sevdiğiniz kokular neler? Benim favori üçlüm Bergamot, Lavanta ve Günlük.  

Diğer Okuyabileceğiniz Bloglar